Ana içeriğe atla

DEPREM: KADER Mİ? SALDIRI MI?

Asırlardır doğal afet olarak meydana gelen depremler, 21. yüzyılın dünyasında farklı görüşlerle değerlendirilir oldu. Bunlardan en popüleri ve en destek göreni, ABD'nin gizli silahı olduğu düşünülen HAARP programı. Açılımı High Frequency Active Auroral Research Program (Yüksek Frekanslı Aktif Atmosfer Araştırma Programı) olan HAARP, ABD'nin Alaska eyaletinde bulunan, ABD Silahlı Kuvvetleri ve Alaska Üniversitesi tarafından finanse edilip iyonosfer tabakasının özelliklerini ve davranışlarını araştıran bir program olarak tanımlanıyor. Fakat yaygın görüş HAARP'ın deprem, sel, kuraklık gibi doğal afetleri yapay şekilde oluşturabilen bir silah olduğu yönünde. İyonosfer bilindiği üzere radyo ve telsiz dalgalarının iletildiği bir alan. Bu konuyla ilgili ünlü bilim adamlarından Nikola Tesla'nın ciddi çalışmaları ve buluşları mevcut.


Bir doğa olayı olarak depremin, insanlık tarihinin çok daha öncelerine giden bir süreci olduğunu biliyoruz. Bu sebeple deprem, her devrin toplumları tarafından farklı algılandı. Eski Çağ'dan Orta Çağ'a kadar Tanrı'nın öfkesi ve cezası olarak nitelenen deprem, Aydınlanma Çağı'nda (18. yüzyıl) bir doğa olayı olarak şekil kazandı. Dönemin Aydınlanmacıları, doğa bilimlerinin gelişmesiyle birlikte akılcılığın ve hümanizmin yani insanı merkeze koyan anlayışın egemen olmasıyla doğa olaylarının insanlar tarafından kontrol edilebileceğini savunuyordu. "İnsan"ın Tanrı'ya meydan okuduğu ve Tanrı'nın yerini almaya cüret ettiği bu anlayışın, bilim ve teknoloji yoluyla kötü amaçlar doğrultusunda kullanılabilecek bir silah sistemine dökülmesi çok da uçuk bir hayal olmasa gerek. 


17 Ağustos 1999'da Marmara'da meydana gelen depremin, HAARP silahıyla oluşturulduğu yönünde ciddi iddialar ve göstergeler mevcut. Bizzat yakınlarım da dâhil olmak üzere birçok insan bu depremde, gökyüzünün yani yıldızların yakınlaşması, birtakım ışık patlamalarının olması, ateş topuna benzer yansımaların meydana gelmesi gibi olayların yaşandığına şahitlik etmiş. Ayrıca başka bölgelerde yine depremle eş/yakın zamanlı, doğal olmayan bulut hareketlerine de rastlanıldığına dair görüntüler mevcut. Fakat tüm bunlar insanların deprem gibi büyük bir doğa olayının yapay yollarla oluşturulmasına inanması için yeterli gelmiyor. HAARP, her ne kadar son zamanlarda ciddi olarak ele alınsa da kesin bir ispatlanma olmadığı için komplo teorisi konumunu koruyor. Aslında bu olay her ne kadar bilimsel alanda ispatlanmasa da depremin yapay şekilde oluşturulması mümkün. Zira bunu gösteren bazı sabit örnekler var. Biz insanlar bugün astroloji ile gezegenlerin insanlar üzerinde belli birtakım etkileri olduğuna dair çalışmalar yapıyoruz. Ayrıca Ay'ın, denizler ve okyanuslar üzerindeki çekim kuvvetiyle oluşan gel-git (med-cezir) etkisini de biliyoruz. Depremler yerkabuğundaki kırılmalarla oluşan doğal afetlerdir ve gezegenlerin yerin üstüne etki ettiği gibi yerin altına da etki etmesi çok normal. Gezegenlerin oluşturduğu güç ve etkiyle doğal olarak meydana gelen yerkabuğu kırılmaları, dünya üzerinde programlanan ve iyonosfer tabakasında şekillenen yapay güç ve etkilerle de oluşabilir.


Peki, deprem ya da başka bir doğal afetin, şüpheli görünmesi halinde doğal mı yoksa yapay mı olduğunu nasıl anlarız? Bunu kesin olarak anlamak, en azından toplumlar açısından pek mümkün değil. Bu sebeple bu konularla ilgili olan araştırmacılar deprem veya başka afetlerin sıra dışı nitelikte meydana geldiği bölgelerin veya ülkelerin bölgesel ve küresel siyaset alanındaki konumlarını ve süreç içerisinde yakın zamanlı veya eş zamanlı vakaları takip edip analiz edebilirler. Bu perspektifte İngilizlerin ayaklanma, Amerikalıların darbe beklediği 2020 Türkiye'sinin, 2020'nin ilk ayında Elazığ'da meydana gelen faciayla yüzleşmesi, öyle sanıyorum sadece toplumsal ve siyasi olarak değil doğa olayları açısından da zor bir yıl geçireceğimizin işareti gibi görünüyor.

Ahmet Emir ÖZDEMİR

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

GİZEMLİ BİLGİLER IŞIĞINDA BİR HİKMET YOLCUSU: AHMED ÖZMERDİVENLİ

Büyük dayım Ahmed Özmerdivenli'nin aziz hatırasına... Kıymetli okurlar; bu yazıda ilmî yaşamına ve fevkalade ilginç çalışmalarına rağmen ismi yeterince bilinememiş ve tarihe hakkıyla kaydı düşülememiş bir bilim insanının hayatını ve çalışmalarını -eldeki kısıtlı verilerle mümkün olabildiği kadarıyla- okuyacaksınız. Kayseri’de başlayan ve oradan Suriye ve Mısır’a uzanıp Avrupa’nın gelişmiş ülkelerine kadar giden bu güzide hayat hikâyesi Ahmed Özmerdivenli’ye ait. Öyle ki yaptığı araştırmalar ve çalışmalarıyla kâh okyanusların meçhul derinliklerine inen kâh uzayın ebedî boşluğunda dolaşan bir insan! Ahmed Özmerdivenli (1937-1996) Ahmed Özmerdivenli Kimdir? Çalışmalarından bahsetmeden önce bu şahsiyetin kim olduğu üzerinde duralım. Ahmed Özmerdivenli 1937 yılında Kayseri’nin İncesu ilçesinin Sürtme köyünde dünyaya geldi. Köyün eğitmeni olan babası, Ahmed Özmerdivenli’yi ilkokulu okuması için merkeze gönderdi. Orada ilkokulu okuyan Özmerdivenli küçük yaşta Kur’an-ı Kerim öğrendi ve din...

HZ. NUH'UN TÜRKLERE MİRASI: "YADA TAŞI"

Sırlarla dolu tarihin, karanlıkta kalan kısımlarında aydınlık ümidi her daim efsane kapılarına dayanır. Bizi aydınlatan, ışığa olan inancımız mıdır yoksa ışığa dair bilgimiz mi? Ya da bilgisine sahip olduğumuz şeye inanmak mıdır bizi karanlıktan kurtaran, veyahut inandığımız şeyi bilmek mi? Öyle sanıyorum, arayışta olanlar için her ikisi de gerekli: İnanç ve bilgi. Türk tarihinin keşfedilmemiş yahut yarı keşfedilmiş birçok bilinmezi olduğu doğrudur. Ve tarih, geçmişin geleceğe atılan adımlarla yol aldığı bir süreçtir. Yapılan araştırmalarla her geçen gün yeni bilgilere ulaşıyoruz. Bazen de sahip olduğumuz bilgileri değiştirmek, güncellemek durumunda kalıyoruz. Tarihimizin efsanevi meselelerinden birisi de Yada Taşı ’dır. Oldukça ilginç bir konu olan Yada Taşı, her ne kadar bazı kaynaklarla desteklense de menkıbevi niteliğini korumaktadır. Yada Taşı en dar anlamıyla, Türk mitolojisinde yağmur yağdırma gibi sihirli özellikleri haiz bir taştır. Şamanlık literatüründe de geniş yer bulan ...

YENİ DÜNYA DÜZENİ VE KÜRESEL-DİJİTAL DÜNYA İMPARATORLUĞU (Ch(in)a, USA out)

Sovyetler'in 1991'de yıkılmasıyla, 1789'da başlatılan ve I. Dünya Savaşı'yla olgunlaştırılan Yeni Dünya Düzeni de bitti. 20. yüzyılın iki kutuplu sistemi yani iki yeni nesil imparatorluğun (ABD-SSCB) Soğuk Savaşı da bitmiş oldu. Bir diğer mesele SSCB'nin yıkılmasıyla gözden düşen komünizmin yerine ne geleceği idi. Çin her ne kadar komünizmi Ruslar'dan devralmış olsa da dünya kamuoyunu yeni düzen getirilene kadar oyalayacak ve ABD'ye düşman profili oluşturacak bir proje gerekliydi. Bu proje terörizm idi. Soğuk Savaş'ın komünist gerillalarının yerini teröristler alacaktı. İşte bu yüzden Sovyetler'in yıkılmasıyla lağvedilmesi gereken NATO ve Gladio (Stay-behind) oluşumları varlıklarını devam ettirdi. Terörizm özellikle Orta Doğu bölgesinde ve İslam coğrafyalarında çıkartılacaktı. Bu projenin yürürlüğe giriş tarihi 11 Eylül 2001 saldırılarıdır. Bu sebepledir ki baba Bush 1991'de yeni bir dünya düzeni  kuracaklarını söylerken, oğul Bush da 2001'd...