Ana içeriğe atla

GİZEMLİ BİLGİLER IŞIĞINDA BİR HİKMET YOLCUSU: AHMED ÖZMERDİVENLİ

Büyük dayım Ahmed Özmerdivenli'nin aziz hatırasına...


Kıymetli okurlar; bu yazıda ilmî yaşamına ve fevkalade ilginç çalışmalarına rağmen ismi yeterince bilinememiş ve tarihe hakkıyla kaydı düşülememiş bir bilim insanının hayatını ve çalışmalarını -eldeki kısıtlı verilerle mümkün olabildiği kadarıyla- okuyacaksınız.

Kayseri’de başlayan ve oradan Suriye ve Mısır’a uzanıp Avrupa’nın gelişmiş ülkelerine kadar giden bu güzide hayat hikâyesi Ahmed Özmerdivenli’ye ait. Öyle ki yaptığı araştırmalar ve çalışmalarıyla kâh okyanusların meçhul derinliklerine inen kâh uzayın ebedî boşluğunda dolaşan bir insan!

Ahmed Özmerdivenli (1937-1996)

Ahmed Özmerdivenli Kimdir?

Çalışmalarından bahsetmeden önce bu şahsiyetin kim olduğu üzerinde duralım. Ahmed Özmerdivenli 1937 yılında Kayseri’nin İncesu ilçesinin Sürtme köyünde dünyaya geldi. Köyün eğitmeni olan babası, Ahmed Özmerdivenli’yi ilkokulu okuması için merkeze gönderdi. Orada ilkokulu okuyan Özmerdivenli küçük yaşta Kur’an-ı Kerim öğrendi ve dinî ilimlere karşı bir ilgi duymaya başladı. Haliyle bu ilgisini tatmin etmek üzere önce Suriye’ye oradan da Mısır’a giden Ahmed Özmerdivenli bu ülkelerde medrese eğitimi aldı ve Arapça ve Farsça’yı öğrendi. Osmanlı Türkçesi’ne de hâkim olan Özmerdivenli, öğrendiği dillerin arasına İbranice, Süryanice ve bazı hiyeroglif yazı dillerini de kattı.

Eğitim safhasından sonra memleketine dönen Ahmed Hoca, belli bir dönem burada imamlık ve vaizlik yaptı. Verdiği fetvalarla ve yaptığı radyo programlarıyla kısa sürede Kayseri’de üne kavuşan Özmerdivenli, İslâm’ın ilmi ve fenni teşvik eden ve modern bir din olduğu iddiasıyla görevinden ayrılıp kendisini araştırmalarına adadı.

Dinî sahada fıkıh, hadis ve tefsir alanlarında çalışan, bununla birlikte tasavvuf ve akaid alanlarında da risaleler hazırlayan Ahmed Özmerdivenli, büyük hayranlık duyduğu Muhyiddin İbnü’l-Arabî’nin ekolünün anlaşılması için de çalışmalar yürüttü. Yine Fahreddin Râzî, İbn Sînâ, Câbir b. Hayyân ve İbnü’l Heysem gibi büyük İslâm bilginlerinin eserlerinden faydalanarak fizik, kimya ve tıp alanlarında da önemli buluşlara imza attı. Ayrıca edebiyata da ilgisi olan Özmerdivenli, serbest şiir çalışmalarının dışında tüm kelimelerinin aynı harfle başladığı muhteşem şiirlerini de divanında topladı. Tüm dünyayı sarsacak çalışmalar yürütmüş olan ve çalışmalarıyla ulusal gazetelerde gündeme gelen çok değerli mütercim-araştırmacı Hoca Ahmed Özmerdivenli 14 Haziran 1996’da ebediyete irtihal etti.

Ahmed Özmerdivenli'nin Kayseri İncesu Üçkuyu köyünde imamlık yaptığı yıllardan bir fotoğraf (1964)

Ahmed Özmerdivenli, İslâm’ın Altın Çağı kabul edilen sekiz ve on ikinci yüzyıllar arasındaki Müslüman âlimlerin izinden giderek araştırmalarını ve çalışmalarını birbirinden farklı birçok alanda yürütmüştür. Bu perspektifin ışığında Kayseri’de “Tarihî ve Teknik İlimler Araştırma Laboratuvarı”nı kurmuş, özellikle tıp alanında ilaçlar geliştirerek muhtelif hastalıkların çözümlerine önemli katkılarda bulunmuştur. Bu ilaçlarda referans aldığı en önemli kaynak ise İbnü’l-Arabî’nin en bilinen eserlerinden biri olan Fütuhat-ı Mekkiye idi.

Ürettiği ilaçların, insanların tedavilerindeki muazzam etkileri neticesinde Ahmed Özmerdivenli Avrupa’ya açılmış, çalışmalarına bir süre Almanya, Belçika ve İsviçre’de devam etmiştir. Özellikle İsviçre’de, ürettiği ilaçlar farklı uzmanlık alanlarından oluşan doktor heyetlerince hastalar üzerinde denenmiş ve olumlu sonuçları hazırlanan raporlarla tescillenmiştir. Ahmed Özmerdivenli’nin ilaçları ve çalışmaları Avrupa’da bu denli yankı bulurken maalesef kendi memleketinde yobaz bir yaklaşımın kurbanı olmaktan da kurtulamamıştır. Yaptığı çalışmalar, bilhassa Kayseri’de birtakım insanlar tarafından anlaşılamayıp kendisinin cinlerle irtibatta olduğunu iddia edenler ve onu muskacılıkla itham edenler olmuş. Ne yazık ki bu anlayış tarafından şikâyet edilen ve cadı avına itilen Özmerdivenli bir tarihte tababet kanununa aykırı ilaç üretmekten yargılanmış ve kırk gün cezaevinde kalmıştır. Bir çelişki örneği olarak onu yargılayan hâkim, eşi için kendisinden ilaç talep etmiştir.


Ahmed Özmerdivenli'nin İsviçre'de denenen ilaçlarıyla ilgili raporlardan görüntüler.

Her ne kadar tıp alanındaki çalışmalarının dayandığı kaynakların tafsilatlarını bilemesek de diğer çalışmaları gibi ilaç üretimlerinin de aşağıda belirttiğim “esîr” maddesiyle bağdaşan yanları olduğunu ifade etmeliyim. Yüzyıllardır tartışılan bu maddeyi irdelemeden önce Ahmed Hoca’nın tıp alanındaki çalışmalarına biraz değinelim:

Bizzat kendisinin iddiasına göre Özmerdivenli, kansere kesin çözüm bulduğunu birçok kez ifade etmiştir. Bununla birlikte daha birçok hastalığın da çözümlerini binlerce hastaya uyguladığı ilaç tedavileriyle ispatlamıştır. Kanser çok önemli bir mesele olmakla beraber Ahmed Özmerdivenli’nin belki de en muazzam tedavisi kanamalar üzerineydi. Esîr maddesiyle ürettiği özel kanama durdurucu ilaç ve malzemelerle en ciddi yaralanmalarda bile birkaç saniye içerisinde kanamaları durdurmayı başarmış olan Ahmed Özmerdivenli’nin bu buluşu elbette sadece tıp dünyasında değil, askerî sahada da çığır açan bir gelişmeydi.

Tabii ki de Ahmed Hoca, bildiği dillerin de yardımıyla, birçok mühim bilginin el yazması eserlerine ulaşmış, bunların birçoğunu kütüphanesine eklemiş ve kadim bilgiler ışığında evrenin esrar dairelerinde gezinmiş bir insan olarak türlü keşiflerin ve icatların kapılarını aralamıştır. Maalesef kendi çalışmalarının büyük bir çoğunluğu çeşitli sebeplerden ötürü günümüze ulaşamamıştır. Bunlardan en çarpıcı olanı ise muhakkak Bermuda Şeytan Üçgeni ile ilgili yazdığı kitaptır. Ahmed Hoca böyle bir kitabı yazmış fakat bastıramamış. Elimize ulaşan ve isminin geçtiği tek eser, Ahmed Bîcan’ın “Acâibü’l-mahlûkat (Yaratılmışların Acayipleri)” isimli eserinin Özmerdivenli tarafından günümüz Türkçesi’ne derlenmiş bir hali… Esasında bu eser, Zekeriyyâ el-Kazvînî’nin aynı ismi taşıyan kozmografya, coğrafya ve biyolojiye dair olan Arapça eserinin özet halinde serbest bir tercümesi. Ahmed Bîcan’ın 857 (1453) yılında Osmanlı Türkçesi’ne çevirdiği bu eseri, Ahmed Özmerdivenli kendi küçük yorumlarını da katarak günümüz Türkçesi’ne kazandırmış. Ahmed Hoca’nın yorumlarının ilginç olan bir tarafı ise eserin içeriğindeki bilgiler doğrultusunda Erich von Däniken’in “Tanrıların Arabaları” isimli meşhur eserine yaptığı reddiyedir.

Esîr Maddesi ve Ahmed Özmerdivenli

Eski Yunanca’da “ether/aether” adıyla bilinen, İslâm bilim literatüründe ise esîr şeklinde anılan bu madde yüzyıllardır filozofların, gökbilimcilerin ve din bilginlerinin üzerinde durduğu ve yoğun bir şekilde tartıştığı bir konudur. Öyle ki bu enteresan madde; Aristo’dan Kindî’ye, İbnü’l-Arabî’den Newton’a, A. Fresnel’den A. Einstein’a kadar tarihin ünlü dâhilerinin ve bilim insanlarının kafasını meşgul etmiştir.

İlk ve Orta Çağ astronomi ve kozmolojisinde âlem, Ay altı ve Ay üstü şeklinde ikiye ayrılmaktaydı. Bu anlayışa göre Ay altı kısım fizikî dört unsurdan (ateş, toprak, su, hava) müteşekkilken, Ay üstü kısım ise beşinci bir unsur olarak esîrden meydana gelmekteydi. Haliyle bu madde bazı filozoflarca maddenin kaynağı ve temeli görülmüş, tüm varlığın özü ona dayandırılmıştır. Gayet tabii olarak bu madde, Tanrı’nın varlığı konusundaki tartışmalarda da önemli bir rol oynamıştır. Burada ayrıntılı bir şekilde anlatamayacağımız için esîr maddesi hakkındaki bilgileri değerli okurların araştırmalarına bırakarak bu maddenin Ahmed Özmerdivenli’nin dünyasındaki yerine geçelim.

Ahmed Hoca’nın diğer araştırmalarında olduğu gibi bu konuda da şifahen aktarılan bilgiler neticesinde kendisinin bu maddeyi üretmeyi başardığını biliyoruz. Eski el yazması kitapların tutkunu olan Özmerdivenli, bir gün, kısıtlı maddi imkânlarına rağmen -ki yoksulluğunun aksine kendisinde mevcut olan bereket ve sevenlerinden aldığı destekler bu noktada önem arz eder- oldukça pahalı el yazması bir eseri kütüphanesine katar. Bu kitabın sayfaları arasında kitaptan bağımsız olarak bir sayfa bulur. İlginç motiflerin ve tahminen beş farklı dilde hazırlanan kombinasyonlu ve şifreli bir anlatımın yer aldığı bu kâğıt parçası, esîr maddesinin üretim formülüdür. Tahmin edileceği üzere Ahmed Hoca bu dillere hâkim bir kimse olarak hem dillerin şifresini hem de anlatımdaki sembolik şifreyi çözer.

Ahmed Özmerdivenli’nin bu müthiş madde sayesinde insan hayatına büyük kolaylıklar sağlayan önemli buluşları olmuştur. Bunlardan biri, kapitalizmin asla kabul etmeyeceği bir icat olan kendi kendini şarj eden pildir. Yine bu madde ile icat ettiği bir filtre vardı ki arabalara takılan bu filtre, yakıt tüketimini yüksek oranda azaltarak enerji tasarrufu sağlamakla birlikte egzozdan çıkan zararlı gaz miktarını neredeyse sıfıra indirerek çevre kirliliğine de devasa bir çözüm getirmekteydi. Özmerdivenli, bu gibi icatlarına “Anka-fert, Beka-fert” isimlerini vermiştir. Bunun sebebi hikmetini bilememekle beraber bu isimlerin Yunan ve İslâm literatürüne atıfla “Alfa-Beta” ve “Elif-Be” harfleriyle bir ilişkisi olabileceği ihtimalinin değerlendirilmesi gerektiği kanaatindeyim. Ayrıca isimlerin “küllerinden yeniden doğma” ve “kalıcılık, ölmezlik” manalarına olan vurgusu da büyük önem taşımaktadır.

Ahmed Özmerdivenli ürettiği filtreyi bir otomobile takarken.

Anka-Ferd marka filtre tanıtım broşürü.

Zaman gazetesi, 14 Ekim 1992.

Ahmed Özmerdivenli’nin izahatına göre esîr maddesi şuurlu bir maddedir. Daha açık bir ifadeyle esîr maddesi karşılaştığı durumun bilincindedir ve özellikle bir bozulma ya da eksiklik varsa o noktada eksik olan elementin görevini yerine getirebilen yahut o elemente dönüşebilen bir maddedir. Bir örnek verecek olursak bu madde, doğasında ekşilik olan limona ve bozulmuş ekşi yoğurda katıldığında limonun ekşiliğine müdahale etmeyip yoğurdu tekrar taze bir hale getirerek ekşiliğini ortadan kaldırmaktadır.

Ahmed Hoca bu maddenin ve haliyle formülünün Türkiye’de kalmasının çok önemli olduğunu savunmuştur. Türkiye’nin eninde sonunda İslâm âlemine yeniden liderlik edeceğini belirten Özmerdivenli bu sebeple bu gücü Türkiye’nin elinde bulundurmasının ziyadesiyle mühim olduğunu vurgulamıştır.

Bermuda Şeytan Üçgeni’ne Özmerdivenli Bakışı

Bermuda Şeytan Üçgeni, her zaman için ilgi çeken ve gizemlerle dolu olan bir konu olmuştur. Gerek komplo teorisi dünyası için gerekse edebiyat ve sanat dünyası için zengin malzeme kaynağı olan esrarengiz Bermuda Şeytan Üçgeni’nin ilham verdiği en bilindik kültlerden birisi de çoğumuzun hayranlıkla izlediği Karayip Korsanları serisidir. Bermuda Şeytan Üçgeni’nin havzasında gelişen olaylarıyla gişe rekorları kıran serinin üçüncü filminde bir nevi esîr maddesini anımsatan “Gençlik Pınarı”na vurgu yapılırken beşinci filmde de bizzat Bermuda Üçgeni ve onun ekseninde birtakım gizemler anlatılmıştır.

Bermuda Şeytan Üçgeni her ne kadar gemilerin ve uçakların kaybolması sebebiyle yirminci yüzyılda üzerinde durulan bir gizem gibi gözükse de aslında yüzyıllar öncesinde İslâm bilginlerince araştırılmış, tartışılmış ve eserler vücuda getirilmişti. Bu eserlerin, Amerika’nın Batılılarca keşfinden takriben yüz elli sene evvel yazılmış olması, Müslüman bilim insanlarının ve İslâm biliminin ufkunu kavrayabilmek açısından da büyük önemi haizdir.

Bermuda Şeytan Üçgeni ya da diğer namıyla Ölüm Üçgeni ile ilgili gizemlere Ahmed Özmerdivenli de kayıtsız kalmamıştır. İslâm’ın, ilmi ve fenni destekleyen bir din olduğunu her fırsatta savunan Özmerdivenli bu konuda da araştırmalar yürütmüş, yaptığı çalışmalarla Müslüman âlimlerin tespitlerine ve eserlerine dikkat çekmiştir. Bermuda ile ilgili çalışmaları münasebetiyle 2 Haziran 1977 tarihinde Hürriyet gazetesinde tam sayfa haberi yapılan Özmerdivenli, Ölüm Üçgeni hakkındaki araştırmalarını bir kitapta toplamış ama maalesef kitap yazıldığı haliyle kalmıştı. Açıkçası bu kitapta ne tür bilgilerin yer aldığı tam bir muamma. Fakat Ahmed Hoca’nın, ulaştığı mevcut bilgilerin dışında bu kitapta Bermuda’nın karanlıklarına ışık tutacak kendi tespit ve keşiflerini de anlattığına şüphe yok.

Hürriyet gazetesi, 2 Haziran 1977.

Ahmed Hoca’nın Bermuda ile alakalı naklettiği ilginç bilgilerin kaynağı yine eski el yazması bir kitap. Bu kitap, Mısır sultanlarından Türk asıllı Şihâbüddin Ahmed’e (d. 1318-ö. 1344) ait. Hicri 742 (Miladi 1342) yılında yazılan “Kitabü Elveşşiyelmasun Lülu Ülmenun Fimarifetil Hattılezi Beynelkaf Vennun” isimli bu kitabın bir diğer adı ise “İlk ve Son Yaratılan Varlıkların Gizli İlimleri”.

Günümüzden 680 yıl önce yazılan bu eserde, 623 ilim dalından ve bu ilimlerin insanlık tarafından ne zaman ve nasıl çözüme ulaşılacağından söz ediliyor. Kitabın deniz ilimleri bölümünde ise Bermuda Şeytan Üçgeni ile ilgili çok kapsamlı bilgiler mevcut. Orijinal nüshası Ayasofya’da bulunan el yazması eserin müellifi, o zamanki ismi “Bahri Muhit-i Atlasî” olan Atlas Okyanusu’nda geziye çıktığını ve deniz altındaki arzlarda gezdiğini iddia ediyor. Ayrıca Bermuda Şeytan Üçgeni’nin, yedi kat yerin kapısı olduğunu belirten Ş. Ahmed orada bilinmeyen bir âlemin varlığından bahsediyor. Ş. Ahmed, orada neler gördüğünü ise kitabında şöyle anlatıyor: “Deniz altındaki arzlarda gezdim. Orada su içinde üçgen bir duvar gördüm. Gemi yapımlarına şahit oldum. İrili ufaklı gemilerdi bunlar. Hem suda hem de karada yürüyebiliyorlardı. Göz yumup açacak kadar kısa zamanda istedikleri menzile ulaştıklarını gördüm. Su altında yaşayanların güneşleri yoktu, başka bir ışıktan yararlanıyorlardı. Orada gördüklerimizi detayı ile kitabımıza aktaramazdık. Zira insanoğlu gözleri ile görmedikçe inanmaz, bizimle alay ederdi.”

Bu bölgenin üzerinden geçen gemilerin batacağını, kaybolan şahısların ölü veya diri su yüzüne hiçbir zaman dönmeyeceğini ifade eden ve deniz altı dünyasında yaşayanların sosyal yaşamlarını da anlatan Şihâbüddin Ahmed’in deniz altına nasıl girdiği ve orada nasıl dolaştığı ise verdiği bilgiler kadar dikkat çekiyor. Ş. Ahmed kitabında, kendisinin de yaptığı gibi, İslâm âlimlerinden Evhadüddîn-i Kirmânî’nin (ö. 1238) bir ecza ile (Harry Potter ve Ateş Kadehi filmindeki galsam otunu akıllara getiren bu ecza, esîr maddesi olabilir) kendi vücudunu deniz altı âleminin yaşanabilen suretine sokarak o âlemi gezdiğini, dönüşte ise vücudunda yeniden bir uygulama yaparak etrafındakilere “Biz o âlemi bu surette gördük” diyerek gösterdiğini söylemektedir.

Ahmed Özmerdivenli tercüme ettiği bu kitaptan edindiği bilgilere dayanarak Ölüm Üçgeni üzerinden geçen gemilerin ve uçakların kayboluş nedenlerini şu şekilde sıralamaktadır: “Gemilerin batış nedenlerinden biri, denizaltı dünyasında elektromanyetik akım taşıyan taşlardan yapılmış denizaltı gemilerinin çekimi. Zira, bu bölge üzerinden geçen gemiler, Bermuda dünyasındaki gemilerin su altındaki seferleri sırasında kayboluyor. İkinci kayboluş nedeni, üçgen içinde belirli zamanlarda dünyaya açılan bir kapının çekimi. Üçüncü bir neden ise üçgenin bir ucunun çekim kutbunu teşkil etmesi ve aynı uca tesadüf eden gemilerin bu çekimin cazibesine kapılması…”

Uçakların kayboluş sırrına gelirsek Ahmed Hoca’nın bu noktada yaptığı tespitler de diğerleri kadar tuhaf. Sebeplerden birinin, Altın Denizi ile Demir Denizi’nin Bermuda Denizi içinde birleşmesinden kaynaklanarak, bu iki denizin fiziksel oluşumunu sağlayan maddenin havadan daha şeffaf olması ve böylelikle ortaya çıkan hava boşluğu olduğunu belirten Özmerdivenli’nin yine uçak kayboluşlarını açıkladığı bir diğer neden de deniz altında bulunan “13 adet Nur şehrinden” birinin hükümdarının arzusu ile görünmeyen bir güçle indirilmesi yönünde.

Hepsinin ötesinde, Şihâbüddin Ahmed’in kitabında yaptığı bir diğer açıklama kan dondurucu bir nitelikte akıllara durgunluk verecek cinsten. Hz. Süleyman’ın kabrinin Bermuda Üçgeni içinde bulunduğunu söyleyen Ş. Ahmed, Hak ve doğruluk üzerinde olanların Bermuda’da batmayacağını ve kaybolmayacağını ancak doğruluğun aksinde olanların bu sulardan geçemeyip helak olacaklarını iddia ediyor. Ki Ş. Ahmed, kitabında ilginç bir şekilde feza (uzay) ilimlerinin İsa ve Musa peygamberlerin kavmine bırakıldığına, deniz ilminin çözümünün ise sadece Müslümanlara ait olduğuna yer vermektedir.

Son olarak bu esrarengiz kitapta -asırlar önce yazıldığı unutulmadan- birtakım kehanetlerin varlığı da söz konusudur. Ş. Ahmed kitapta sıraladığı kehanetlerinde; İstanbul’un kim tarafından ve ne zaman fethedileceğini, Osmanlı ülkesinin uzun süren savaşlardan sonra yıkılıp Mustafa adındaki birinin yeni bir devlet kuracağını, tarihleriyle birlikte Ay’a yapılacak seferleri ve hangisinde Ay’a ulaşılacağını anlatmaktadır. Tren, otomobil ve daha başka araçların hangi tarihlerde bulunup ne tür sistemlerle çalışacağını da bildiren Ş. Ahmed, suni ilkah (yapay dölleme) ile tohumlamanın hayvanlarda ve insanlarda ne zaman ve hangi yöntemlerle yapılacağını da izah etmektedir.

Ahmed Özmerdivenli’nin, hayatını adadığı davasını ve uğraşısını anlayabilmemiz için 2 Haziran 1977’de Hürriyet gazetesine verdiği röportajda yer alan şu cümlelerini okumak yeterli olacaktır: “Yirmi yıldan beri kafamda beliren istifhamı silmek için dünyadaki bütün buluşların kökenini ve İslâm dininde yeri olup olmadığını araştırıyorum. Yaptığım araştırmalar göstermiştir ki hepsinin İslâm dininde yeri vardır.”

Antika el yazması eserler, gizemli bilgiler ve muazzam keşif ve icatlarla dolu 59 yıllık bir ömür bizlere evrenin ne denli sırlarla dolu olduğunu göstermektedir. Her ne kadar Ahmed Hoca’nın çalışmalarına tam anlamıyla vâkıf olamasak da onun bu sıra dışı yaşamıyla bize öğrettiği en önemli husus, tarihimizin ve kültürümüzün bilimsel zenginliğidir. Bununla birlikte bu zenginliği tekrar elde edecek ve büyütecek bir ruha ve ufka sahip olduğumuz hakikati de bu büyük âlimin hayat hikâyesinde tezahür etmiştir.


Ahmet Emir ÖZDEMİR

Yorumlar

  1. Allah rahmet eylesin inşallah ahmet hocam yaşantisini cocukene tanidim ailesine selamlar olsun

    YanıtlaSil
  2. Allah Gani gani rahmet eylesin mekanı cennet olsun. Çocukluk yıllarımda tanıdım ve hiç unutamayacağım bazı çalışmalarının şahitlik ettim. Allah razı olsun

    YanıtlaSil
  3. Sayın Ahmet emir özdemir sizinle görüşmek istiyorum dayın Mustafa özmerdivanli selamlar

    YanıtlaSil
  4. Gerçekten kıymetli bir değer. İnşallah değeri ilelebet payidar olur.

    YanıtlaSil
  5. Ben mustafa andaç ahmet hoca gerçekte n büyük bir değer eğer mustafa özmerdivenli abime ulaşamıyorum mümkününse mustafa abim andacgsm@gmail.com iletişime gecerse sevinerim

    YanıtlaSil
  6. Sevgili büyük dayımız Hacı Ahmet Özmerdivenli hakkında yazdığınız bu açıklayıcı yazı için sonsuz teşekkürler .. Ruhu şâd olsun…

    YanıtlaSil
  7. Çok Güzel Bilgiler Daha fazlasını okumak öğrenmek isterim.Allah Razı Ola. Okuduklarım sanki içsel olarak bunları biliyordum ve şuan onaylanmış gibi hissettim.
    Meral Aldemir Akdemir

    YanıtlaSil
  8. Böylesine değerli bir insanın onca kıymetli araştırmalarına yobazlıkta sınır tanımayanlar engel olmuş ve ülkemize milletimize sağlayacağı katkılardan mahrum bırakılmış ne acı Allah'm rahmet etsin ne değerleri insanlarımızın kıymeti bilinmeli çok üzülüyorum

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

HZ. NUH'UN TÜRKLERE MİRASI: "YADA TAŞI"

Sırlarla dolu tarihin, karanlıkta kalan kısımlarında aydınlık ümidi her daim efsane kapılarına dayanır. Bizi aydınlatan, ışığa olan inancımız mıdır yoksa ışığa dair bilgimiz mi? Ya da bilgisine sahip olduğumuz şeye inanmak mıdır bizi karanlıktan kurtaran, veyahut inandığımız şeyi bilmek mi? Öyle sanıyorum, arayışta olanlar için her ikisi de gerekli: İnanç ve bilgi. Türk tarihinin keşfedilmemiş yahut yarı keşfedilmiş birçok bilinmezi olduğu doğrudur. Ve tarih, geçmişin geleceğe atılan adımlarla yol aldığı bir süreçtir. Yapılan araştırmalarla her geçen gün yeni bilgilere ulaşıyoruz. Bazen de sahip olduğumuz bilgileri değiştirmek, güncellemek durumunda kalıyoruz. Tarihimizin efsanevi meselelerinden birisi de Yada Taşı ’dır. Oldukça ilginç bir konu olan Yada Taşı, her ne kadar bazı kaynaklarla desteklense de menkıbevi niteliğini korumaktadır. Yada Taşı en dar anlamıyla, Türk mitolojisinde yağmur yağdırma gibi sihirli özellikleri haiz bir taştır. Şamanlık literatüründe de geniş yer bulan ...

YENİ DÜNYA DÜZENİ VE KÜRESEL-DİJİTAL DÜNYA İMPARATORLUĞU (Ch(in)a, USA out)

Sovyetler'in 1991'de yıkılmasıyla, 1789'da başlatılan ve I. Dünya Savaşı'yla olgunlaştırılan Yeni Dünya Düzeni de bitti. 20. yüzyılın iki kutuplu sistemi yani iki yeni nesil imparatorluğun (ABD-SSCB) Soğuk Savaşı da bitmiş oldu. Bir diğer mesele SSCB'nin yıkılmasıyla gözden düşen komünizmin yerine ne geleceği idi. Çin her ne kadar komünizmi Ruslar'dan devralmış olsa da dünya kamuoyunu yeni düzen getirilene kadar oyalayacak ve ABD'ye düşman profili oluşturacak bir proje gerekliydi. Bu proje terörizm idi. Soğuk Savaş'ın komünist gerillalarının yerini teröristler alacaktı. İşte bu yüzden Sovyetler'in yıkılmasıyla lağvedilmesi gereken NATO ve Gladio (Stay-behind) oluşumları varlıklarını devam ettirdi. Terörizm özellikle Orta Doğu bölgesinde ve İslam coğrafyalarında çıkartılacaktı. Bu projenin yürürlüğe giriş tarihi 11 Eylül 2001 saldırılarıdır. Bu sebepledir ki baba Bush 1991'de yeni bir dünya düzeni  kuracaklarını söylerken, oğul Bush da 2001'd...