Ana içeriğe atla

YENİ DÜNYA DÜZENİ 2023 PERSPEKTİFİNDE YÜKSELEN KÜRESEL AKTÖR: TÜRKİYE CUMHURİYETİ

Yeni Dünya Düzeni'nin 1789 versiyonuyla birlikte klasik imparatorluklar yıkılırken Osmanlı Devleti de önce milliyetçi bölünmelerle parçalandı, sonrasında Birinci Dünya Savaşı'yla birlikte sahneden çekildi. Oluşturulan yeni düzene uygun olarak 20. yüzyıla bir ulus-devlet olarak girdik. Fakat Türkiye Cumhuriyeti olarak bizim farkımız, topraklarımızda planlanan esas düzenin başarısızlığa uğramasıdır. Biz imparatorluktan ulus-devlet formuna geçerken esas istenen Anadolu sınırları içinde bir bölünme idi. Buna göre Türklere Anadolu'nun iç bölgelerinde belirli bir coğrafya bırakılırken, kalan bölgelerde Ermeni, Kürt, Rum vb. unsurlardan müteşekkil ulus-devletler de kurularak Türklerin Tek Dünya Devleti'ne giden yolda engel oluşturamayacak bir duruma getirilmesi hesaplandı. Türk milleti bu hesabı Milli Mücadele ve Misak-ı Millî ile bozmuş oldu.


Cumhuriyet'in kuruluşundan bu yana Türkiye özellikle Soğuk Savaş ekseninde iki yeni nesil imparatorluğun (ABD-SSCB) mücadele alanı oldu. Güçlü bir ulus-devlet kimliği oluşturan Türkiye bu mücadelede ciddi yaralar almış olsa da hiç kaybetmedi. Denge politikası her daim hayat kurtaran bir strateji olarak uygulandı. Bir NATO üyesi ve ABD'nin müttefiki olan Türkiye, Ruslarla da ilişkilerini geliştirmeyi ihmal etmedi. Türkiye Cumhuriyeti yine demokratik ulus-devlet duruşuyla bölgesel liderliğini korudu. Bunun en açık örneklerinden birisi Kıbrıs Barış Harekâtı'dır. 1970'li yıllar birçok ülkede yaşanan Gladio-Komünizm mücadelesinin en hararetli olduğu dönemdi. Ülkemizde sağ-sol kavgası olarak bilinen bu mücadele esnasında Kıbrıs'a yapılan çıkarma, Türkiye'nin ciddi sorunlar içindeyken dahi nasıl bir güce sahip olduğunu sadece bölgeye değil tüm dünyaya gösterdi. 20. yüzyıl Türkiye açısından çok inişli-çıkışlı bir süreç oldu. Birinci Dünya Savaşı'nda ağır darbe almış, yeni rejimin tesisinden sonra da problemler yumağıyla sarmalanmış, belli periyotlarda antidemokratik krizler yaşamış ve Gladio-Komünizm savaşını çok kritik şartlarda yaşamış olan Türkiye siyasi, askeri, ekonomik ve toplumsal alanda yüksek potansiyele sahip bir ülke olarak tüm olumsuzluklara rağmen gelişimini sürdürdü.


1980 Darbesi'nden sonra Türkiye siyasi ve ekonomik alanda değişime yöneldi. 1960'larda ve 70'lerde önemli kurumlarda bürokratlık yapan Turgut Özal, 12 Eylül'den sonra ekonomiden sorumlu başbakan yardımcılığına getirildi. 1983'te kurduğu Anavatan Partisi ile seçimlere girip başbakan olan Özal, Soğuk Savaş'ın son zamanlarına gelindiğini ve dünyanın küreselleşmeye giden bir dönüşüme girdiğini çok iyi okudu. Siyasi, ekonomik ve toplumsal alanlarda önemli reformlar gerçekleştirerek Türkiye'nin bu dönüşümde güçlü bir konumda olması için çalışmalar yaptı. 9 Kasım 1989'da Berlin Duvarı'nın yıkılmasıyla Soğuk Savaş da resmen bitti. İkinci Dünya Savaşı'ndan bu tarihe kadar süregelen iki kutuplu sistem çözülüyor ve küreselleşmeye giden süreç hızlanıyordu. 9 Kasım 1989 tarihinin Türkiye açısından bir diğer önemi ise Turgut Özal'ın aynı gün cumhurbaşkanı olmasıdır. Başbakanlığı döneminde ekonomide atılımlar gerçekleştiren ve Türkiye'nin bölgesel bir güç olarak dünyaya açılmasını sağlayan Özal, cumhurbaşkanı olduktan sonra Türkiye'nin stratejik sorunlarına ve uluslararası politikalarına yoğunlaştı. Sevr ile bölünememiş Türkiye bir yandan Ermeni soykırımı iddialarıyla, bir yandan Kürt sorunuyla, bir yandan da terör olaylarıyla bölünmeye çalışılıyordu. Özal terör sorununa kesin çözüm getirmek için özel bir ekip oluşturdu. Dönemin Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Eşref Bitlis, PKK'ya destek sağlayan Kuzey Irak'taki Çekiç Güç kuvvetlerinin bölgeden ayrılması ve ABD'nin bölgede bir Kürt devleti kurmasını engelleme konusunda en önemli isimdi. Diyarbakır Jandarma Bölge Komutanı Tuğgeneral Bahtiyar Aydın, bir Gladio oluşumu olan JİTEM'in bölgedeki Kürtlere yönelik şiddet eylemlerini engellemek için çalışıyordu. Milletvekilliği ve bakanlık yapmış olan Adnan Kahveci, Kürt sorununa dair hazırladığı raporda demokratikleşme çalışmalarının stratejilerini oluşturuyordu. Gazeteci Uğur Mumcu ise Mossad-Barzani ilişkilerini ve İsrail'in PKK'ya olan desteğini araştırıyor, bu konuda çalışmalar yürütüyordu. Özal kurduğu ekiple bölgede terörü bitirmeyi, Musul-Kerkük'ü Ankara'ya entegre etmeyi ve Kürt sorununu çözmeyi hedefliyordu. Zira Türkiye'nin 21. yüzyılda güçlenmesi bu problemlerin çözümüyle yakından ilgiliydi. Aynı zamanda 1991'de Sovyetler'in dağılmasıyla birlikte Orta Asya Türk Cumhuriyetleri de bağımsızlıklarını kazanmaya başladı. Özal bu ülkelere ziyaretler gerçekleştiriyor ve yanında Türk iş adamlarını da götürüyordu. Böylelikle bölgede Ruslardan boşalan iş alanlarına Türk iş adamlarını yerleştirerek ilk etapta ekonomik alanda bir Türk birliği kurmayı hedefliyordu. Fakat ne yazık ki Turgut Özal ve ekibi Türkiye Cumhuriyeti'nin en karanlık yılı olan 1993'te öldürüldü. Yine bu yılda stratejik suikastlarla birlikte ülkeyi kaosa sokan bazı olaylar tertip edildi. PKK lideri Öcalan 17 Mart 1993'te tek taraflı ateşkes ilan etmişti. Öcalan ayrıca 16 Nisan günü süresiz ateşkes ilan etti ve 17 Nisan 1993 günü bu durumla ilgili Şam'da açıklama yapacaktı. Fakat 17 Nisan 1993'te Turgut Özal vefat etti ve barış süreci dosyası kapandı. Bingol'de "33" silahsız er kurşuna dizildi, Sivas'ta "33" aydın ve yazar yakıldı, Erzincan'da "33" vatandaş kurşunlandı. Neticede Türkiye'nin demokratikleşme, bütünleşme ve güçlenme çalışmalarına büyük bir darbe vurulmuş oldu. Turgut Özal'ın "21. asır Türklerin asrı olacak" söylemi de yetim kaldı.


Sovyetler'in dağılmasıyla birlikte iki kutuplu sistem sona ermiş ve ABD bir süreliğine tek süper güç olarak varlığını sürdürmüştü. 21. yüzyılın hemen başında gerçekleşen 11 Eylül saldırıları ABD'yi Orta Doğu bataklığına çekti ve İkiz Kuleler'in yıkılışıyla birlikte ABD'nin yıkılışının da düğmesine basıldı. Bu süreçte, ABD içinde yuvalanmış olan Yeni Dünya Düzeni'nin patronları varlıklarını Çin'e taşıdı. Çin üzerinden yeni bir proje geliştirildi. Kuşak-Yol adını taşıyan bu proje Çin'den başlayan ticaret yolunu Avrupa'ya götürüyor ve yeni bir Avrasya modelini hedefliyor. Bu proje sayesinde Avrupa'daki -özellikle Berlin Duvarı'nın yıkılışından sonra daha da artan- Amerika egemenliği Çin'e geçecek. Yeni Dünya Düzeni'nin 2023 versiyonu ulus-devletleri ortadan kaldırarak yerel devletçikler oluşturacak. Aynı zamanda -özellikle Covid-19 sayesinde hızlanan- dijitalleşme ile ulus-devletlerden bölünerek oluşturulan yerel devletçikler Çin merkezli dijital bir otorite altına alınacak. Küreselleşme adıyla gidilen süreç esasında tüm dünyanın bir küresel-dijital imparatorluk altında birleştirilmesi projesidir. Yerelleşmenin ve bölünmenin en ağır tabloları ABD ve Avrupa'da gerçekleşecek. Dijital paraların egemen olmasıyla birlikte Amerikan Doları ve Euro tarihe karışacak. Ayrıca ulus-devlet kavramı silineceğinden diğer devletlerin paralarının da yerini yerel devletçiklerin kendine ait dijital paraları alacak. Böylelikle oluşturulan dijital dünya tek bir merkezden kontrol altına alınabilecektir. Enerji alanında petrolün devri kapanırken, gelişen teknolojiyle birlikte elektrik ve bor gibi kaynaklar büyük önem kazanacak. Hem enerji üretimi hem yerelleşme krizleri hem de biyolojik afetler (operasyonlar) sebebiyle artan temizlik ihtiyacı sebebiyle su dünyanın en değerli maddesi olacaktır. Enerji üretiminde önem kazanacak bir diğer kaynak ise doğal gaz olacak. Yine biyolojik olaylar sebebiyle gıda temininde ciddi sıkıntılar yaşanacak ve tarımsal üretim büyük önem kazanacak. Dijitalleşen dünyada stratejik önemi haiz bir diğer husus ise yazılımdır. Siyasi, ekonomik ve toplumsal yaşamda hemen hemen her şeyin dijitalleştiği bir düzende yazılım gücü 21. yüzyılın en büyük silahı ve kalkanı olacaktır.


"Üzerinde oturduğumuz topraklar, Yeni Dünya Düzeni ile birlikte öylesine değerlenmiş, öylesine vazgeçilmez bir duruma gelmiş ki biz farkında değiliz" (Posta Gazetesi, M. Ali Birand, 13.01.2000). Türkiye Cumhuriyeti'nin var olduğu Anadolu toprakları tarihin her döneminde olduğu gibi bugün de dünyanın merkezi konumunda. Avrupa, Asya ve Afrika kıtalarının kavşağı olan Anadolu aynı zamanda Akdeniz coğrafyasının da kontrol noktası niteliğini taşıyor. Yeni Dünya Düzeni'nin Amerika kıtasını ekarte eden ve Asya, Avrupa ve Afrika kıtalarını birleştiren 2023 sürümü bu gerçeği gün yüzüne çıkarmıştır. Çin'in Kuşak-Yol projesinin üç ana güzergâhı mevcut. Karadeniz'in kuzeyinden geçen yol Rusya topraklarından geçerek Avrupa'ya ulaşıyor. Asya kıtası üzerinden devam eden diğer yol Orta Asya Türk Cumhuriyetleri üzerinden Türkiye'ye ve oradan da Avrupa'ya ilerliyor. Türkiye'nin içinde bulunduğu ve Orta Koridor denilen bu güzergâh Kuşak-Yol projesinde Çin'in Avrupa ile temasını sağlayan en önemli yol. Üçüncü yol ise Umman Denizi üzerinden Doğu Afrika kıyılarını geçip Kızıldeniz'den Akdeniz'e ve Avrupa'ya ulaşıyor. Türkiye'nin ve diğer Türk devletlerinin konumu Çin ile Avrupa arasında bir Türk Seddi misali parlamakta. Proje gerçekleştiğinde trilyonlarca dolar ticaret hacmine sahip olacak bu yolda Türkiye diğer Türk devletleriyle bir birleşme sağlayarak geçiş noktası mevkisinden kontrol noktası mevkisine terfi edebilecek bir potansiyel ihtiva ediyor. Böylelikle Türkiye'nin bu projeden ekonomik kazanımlar elde etmesi bir yana; yolu, bölgeyi, projeyi dolayısıyla Yeni Dünya Düzeni'ni yönetmesi ihtimali söz konusu. Türkiye'nin Katar'daki, Somali'deki ve Doğu Afrika kıyılarındaki faaliyetleri de projenin deniz yolu üzerinde etkinleşme amacının bir ürünüdür. Son birkaç yıldır Afrika kıtasında Çinlilerin nüfuzu olağanüstü derecede artmış durumda. Türkiye sadece Doğu Afrika kıyılarında değil, bir süredir özellikle Libya üzerinden Kuzey Afrika üzerinde de etkinleşerek kadim bir Akdeniz medeniyeti olarak 21. yüzyılda Akdeniz dünyasını yönetmeyi hedefliyor.


Ulus-devletlerin yıkılıp yerel devletçiklerin tesis edileceği bu yeni düzende Türkiye bölünmemek için çok çaba harcadı. Amerika ve Avrupa'nın bugün çatırdadığı noktada Türkiye bir bütün olarak kalmayı başarabildi. Sayın Cumhurbaşkanı'nın yıllardır üzerine basa basa söylediği "Tek Millet, Tek Bayrak, Tek Vatan, Tek Devlet" sloganı esasında ulus-devletlerin parçalanarak Çin'in güdümüne gireceği Yeni Dünya Düzeni'ne karşı Türkiye'yi yenilmez kılacak bir formüldür. Yine Sayın Cumhurbaşkanı'nın özellikle Rusya ve Çin'e yönelik "Kendi paramızla ticaret yapalım" söylemi, dijital para devrinin başlamasıyla Amerikan Doları ve Euro'nun bitişinin sinyallerini veren önemli bir işaretti. Gelişen teknolojiyle birlikte elektrikli araçların yaygınlaşması, çevre kirliliği ve dijitalleşmenin getirdiği yazılım teknolojisi petrolü tahtından indirirken, elektrik enerjisini petrol kadar önemli bir statüye taşımıştır. Bu sebeple zengin su kaynaklarına sahip bir ülke olarak Türkiye, enerjide dışa bağımlılıktan kurtulmakla birlikte enerji ihracatında en büyük ülkelerden biri olabilecek bir potansiyele sahip. Ayrıca zengin su kaynaklarımız gelecek yıllarda yaşanması beklenen su kıtlığı sebebiyle Türkiye'yi hedef ülke konumuna getirirken, Türkiye'nin askeri ve siyasi alanda güçlenmesiyle birlikte bu durum lehimize dönecektir. Elektrik üretiminde su kadar önemli bir diğer kaynak da doğal gazdır. Bu açıdan baktığımızda da Türkiye'nin Akdeniz doğal gaz kaynakları için verdiği mücadele geleceğe atılan çok büyük bir adımdır. Petrol her ne kadar liderliğini kaybetse de akaryakıt dışı alanlarda da (tekstil gibi) kullanıldığından, Türkiye kendi petrol rezervlerini açabileceği gibi Venezuela gibi petrol zengini ülkelerle yakın ilişkiler geliştirerek ve Libya'da askeri üstünlük sağlayıp petrol anlaşmaları yaparak dışa bağımlılığını en aza indirgeme yolunda başarıyla ilerliyor. Bunun bir diğer yolu da merhum Özal'ın da niyetine girdiği Musul-Kerkük petrollerinin askeri veya iktisadi-diplomatik yollarla Türkiye'ye akmasını sağlamaktır. Covid-19 Çin, İspanya ve İtalya gibi önemli tarım ülkelerinde tarımsal üretimi de olumsuz etkilediğinden ve küresel bir krizler silsilesi vuku bulduğundan dolayı 2021'de ciddi bir gıda krizi ve kıtlığın başlaması bekleniyor. Bu durumda önemli bir tarım ülkesi olan Türkiye sahip olduğu zengin su kaynakları ve verimli arazileriyle bu krizden olumsuz etkilenmeyeceği gibi ekonomik kazanımlar da elde edecektir. Yine Sayın Cumhurbaşkanı geçtiğimiz aylarda "Ekilmedik bir karış yer kalmasın" derken aslında Türkiye'nin önümüzdeki süreçte oynayacağı rolü vurgulamaktaydı. Son olarak dijital çağın en önemli sektörlerinden biri olan yazılımda, Türkiye bugüne kadar güzel gelişmeler kaydetmekle beraber bu alana olan yatırımlarını her geçen gün arttırmakta. Yazılım alanında yerli ve milli teknoloji üretimine önem verilirken, bu teknolojiyi kullanacak yerli ve milli uzmanlar da yetiştiriliyor. Böylelikle ulus-devletlerden parçalanarak meydana getirilen şehir devletlerinin dijital platformlarda Küresel-Dijital Dünya İmparatorluğu'na bağlanacağı süreçte güçlü ulus-devlet kimliği ile Türkiye yerli ve milli yazılım sistemleriyle bağımsızlığını koruyabilecek güçte olacaktır.


Köklü bir tarihsel ve kültürel birikime sahip olan Türkler, çoğu zaman kendilerine yönelik tehditleri algılamada ve tedbir almada başarılı olmuşlardır. Zamanın şartlarına ve getirilerine uyum sağlamayı gayet iyi becerebilen Türk milleti aynı zamanda olumsuz gelişmeleri lehine çevirebilme kabiliyetine de sahiptir. Berlin Duvarı'nın yıkıldığı gün Turgut Özal'ın Cumhurbaşkanı olması bu hususun güzel örneklerinden birisidir. Tarihimizde böyle örnekler çoktur. Bu örneklerden en çarpıcı olanlarından birisi de şudur: 1789'da Fransız Devrimi ile Yeni Dünya Düzeni'nin tohumları atılırken, aynı yıl içerisinde Osmanlı'da III. Selim tahta geçmiştir. III. Selim de Turgut Özal gibi dünyayı ve gelişmeleri dikkatle takip ediyor ve okuyordu. Özellikle Fransa kralı XVI. Louis ile mektuplaşarak Fransa'yı yakından izliyordu. Henüz şehzade iken devletin köklü yapısal değişikliklere ihtiyacı olduğunu düşünen III. Selim, bu düşüncesinden hareketle tahta çıktığında Yeni Dünya Düzeni'ne karşılık olarak Nizam-ı Cedit (Yeni Düzen) ismi içinde hayat bulan reformları gerçekleştirmeye başlamıştı.


Evet, dünyada bir Novus Ordo Seclorum/New World Order (Yeni Dünya Düzeni) felsefesi vardır. Bu felsefenin karşısında duran dava şuuru ise asırlardır Müslüman Türklerin devam ettirdiği Nizam-ı Âlem (Dünya Düzeni) mefhumudur. Bugün Türkiye Cumhuriyeti'nin gerçekleştirdiği tüm reformlar, stratejiler ve politikalar günlük ihtiyaçların bir cevabı değil, tarihsel bir sürecin ilerlemesi ve küresel gelişmelerin bir reaksiyonudur. Basit bir yaşam içerisinde bulunan bireylerin kişisel hayatları üzerinde on yıllık planlamalar yapıp bu planlara göre fiillerde bulunması ne kadar normalse, son derece girift yapılanması olan devletlerin de yüz yıllık hatta bin yıllık planlar yapıp uygulaması da o kadar normaldir. Türkiye Cumhuriyeti, dünyanın genel bir çöküşe girdiği 21. yüzyılda görkemli bir yükseliş yaşayacaktır. Bin yıllardır süregelen aydınlık-karanlık savaşı köklü uygarlıkların çatışması içinde vuku bulacak ve 21. yüzyıl üç Roma'nın (süper gücün/uygarlığın) mücadelesine sahne olacaktır: Batı Roma'nın (Avrupa) varisi Çin uygarlığı, Doğu Roma'nın (Bizans) varisi Rus/Ortodoks uygarlığı ve Attila'nın ve Fatih'in ruhuyla Türk-İslam uygarlığı...

Ahmet Emir ÖZDEMİR

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

GİZEMLİ BİLGİLER IŞIĞINDA BİR HİKMET YOLCUSU: AHMED ÖZMERDİVENLİ

Büyük dayım Ahmed Özmerdivenli'nin aziz hatırasına... Kıymetli okurlar; bu yazıda ilmî yaşamına ve fevkalade ilginç çalışmalarına rağmen ismi yeterince bilinememiş ve tarihe hakkıyla kaydı düşülememiş bir bilim insanının hayatını ve çalışmalarını -eldeki kısıtlı verilerle mümkün olabildiği kadarıyla- okuyacaksınız. Kayseri’de başlayan ve oradan Suriye ve Mısır’a uzanıp Avrupa’nın gelişmiş ülkelerine kadar giden bu güzide hayat hikâyesi Ahmed Özmerdivenli’ye ait. Öyle ki yaptığı araştırmalar ve çalışmalarıyla kâh okyanusların meçhul derinliklerine inen kâh uzayın ebedî boşluğunda dolaşan bir insan! Ahmed Özmerdivenli (1937-1996) Ahmed Özmerdivenli Kimdir? Çalışmalarından bahsetmeden önce bu şahsiyetin kim olduğu üzerinde duralım. Ahmed Özmerdivenli 1937 yılında Kayseri’nin İncesu ilçesinin Sürtme köyünde dünyaya geldi. Köyün eğitmeni olan babası, Ahmed Özmerdivenli’yi ilkokulu okuması için merkeze gönderdi. Orada ilkokulu okuyan Özmerdivenli küçük yaşta Kur’an-ı Kerim öğrendi ve din...

HZ. NUH'UN TÜRKLERE MİRASI: "YADA TAŞI"

Sırlarla dolu tarihin, karanlıkta kalan kısımlarında aydınlık ümidi her daim efsane kapılarına dayanır. Bizi aydınlatan, ışığa olan inancımız mıdır yoksa ışığa dair bilgimiz mi? Ya da bilgisine sahip olduğumuz şeye inanmak mıdır bizi karanlıktan kurtaran, veyahut inandığımız şeyi bilmek mi? Öyle sanıyorum, arayışta olanlar için her ikisi de gerekli: İnanç ve bilgi. Türk tarihinin keşfedilmemiş yahut yarı keşfedilmiş birçok bilinmezi olduğu doğrudur. Ve tarih, geçmişin geleceğe atılan adımlarla yol aldığı bir süreçtir. Yapılan araştırmalarla her geçen gün yeni bilgilere ulaşıyoruz. Bazen de sahip olduğumuz bilgileri değiştirmek, güncellemek durumunda kalıyoruz. Tarihimizin efsanevi meselelerinden birisi de Yada Taşı ’dır. Oldukça ilginç bir konu olan Yada Taşı, her ne kadar bazı kaynaklarla desteklense de menkıbevi niteliğini korumaktadır. Yada Taşı en dar anlamıyla, Türk mitolojisinde yağmur yağdırma gibi sihirli özellikleri haiz bir taştır. Şamanlık literatüründe de geniş yer bulan ...

YENİ DÜNYA DÜZENİ VE KÜRESEL-DİJİTAL DÜNYA İMPARATORLUĞU (Ch(in)a, USA out)

Sovyetler'in 1991'de yıkılmasıyla, 1789'da başlatılan ve I. Dünya Savaşı'yla olgunlaştırılan Yeni Dünya Düzeni de bitti. 20. yüzyılın iki kutuplu sistemi yani iki yeni nesil imparatorluğun (ABD-SSCB) Soğuk Savaşı da bitmiş oldu. Bir diğer mesele SSCB'nin yıkılmasıyla gözden düşen komünizmin yerine ne geleceği idi. Çin her ne kadar komünizmi Ruslar'dan devralmış olsa da dünya kamuoyunu yeni düzen getirilene kadar oyalayacak ve ABD'ye düşman profili oluşturacak bir proje gerekliydi. Bu proje terörizm idi. Soğuk Savaş'ın komünist gerillalarının yerini teröristler alacaktı. İşte bu yüzden Sovyetler'in yıkılmasıyla lağvedilmesi gereken NATO ve Gladio (Stay-behind) oluşumları varlıklarını devam ettirdi. Terörizm özellikle Orta Doğu bölgesinde ve İslam coğrafyalarında çıkartılacaktı. Bu projenin yürürlüğe giriş tarihi 11 Eylül 2001 saldırılarıdır. Bu sebepledir ki baba Bush 1991'de yeni bir dünya düzeni  kuracaklarını söylerken, oğul Bush da 2001'd...